NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
116 - (1798) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي ومحمد
بن رافع وعبد
بن حميد
(واللفظ لابن
رافع) (قال ابن
رافع: حدثنا.
وقال الآخران:
أخبرنا عبدالرزاق).
أخبرنا معمر
عن الزهري، عن
عروة؛ أن
أسامة بن زيد
أخبره؛
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم ركب
حمارا، عليه إكاف،
تحته قطيفة
فدكية. وأردف
وراءه أسامة، وهو
يعود سعد بن
عبادة في بني
الحارث بن
الخزرج. وذاك
قبل وقعة بدر.
حتى مر بمجلس
فيه أخلاط من
المسلمين والمشركين
عبدة
الأوثان،
واليهود. فيهم
عبدالله بن
أبي. وفي
المجلس
عبدالله بن
رواحة. فلما
غشيت المجلس
عجاجة
الدابة، خمر
عبدالله بن
أبي أنفه
بردائه. ثم
قال: لا
تغبروا علينا.
فسلم عليهم
النبي صلى
الله عليه
وسلم. ثم وقف
فنزل. فدعاهم
إلى الله وقرأ
عليهم القرآن.
فقال عبدالله
بن أبي: أيها
المرء! لا
أحسن من هذا.
إن كان ما
تقول حقا، فلا
تؤذنا في
مجالسنا. وارجع
إلى رحلك. فمن
جاءك منا
فاقصص عليه.
فقال عبدالله
بن رواحة:
اغشنا في مجالسنا.
فإنا نحب ذلك.
قال: فاستب
المسلمون
والمشركون
واليهود. حتى
هموا أن
يتواثبوا. فلم
يزل النبي صلى
الله عليه
وسلم يخفضهم.
ثم ركب دابته
حتى دخل على
سعد بن عبادة.
فقال (أي سعد!
ألم تسمع إلى
ما قال أبو
حباب؟ (يريد
عبدالله بن أبي)
قال كذا وكذا)
قال: اعف عنه. يا
رسول الله!
واصفح.
فوالله! لقد
أعطاك الله الذي
أعطاك، ولقد
اصطلح أهل
البحيرة أن
يتوجوه،
فيعصبوه
بالعصابة.
فلما رد الله
ذلك بالحق الذي
أعطاكه شرق
بذلك. فذلك
فعل به ما
رأيت. فعفا
عنه النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[ش
(إكاف) هو
للحمار
بمنزلة السرج
للفرس.
(قطيفة)
دثار مخمل -
جمعها قطائف
وقطف.
(فدكية)
منسوبة إلى
فدك. بلدة.
معروفة على
مرحلتين أو
ثلاث من
المدينة.
(عجاجة
الدابة) هو ما
ارتفع من غبار
حوافرها.
(خمر
أنفه) أي غطاه.
(لا
تغبروا علينا)
أي لا تثيروا
علينا الغبار.
(لا
أحسن من هذا)
هكذا هو في
جميع نسخ
بلادنا: لا
أحسن. أي ليس
شيء أحسن من
هذا. وكذا
حكاه القاضي
عن جماهير
رواة مسلم.
قال: وقع
للقاضي أبي علي:
لأحسن من هذا.
قال القاضي:
وهو عندي
أظهر. وتقديره
أحسن من هذا
أن تقعد في
بيتك.
(إلى
رحلك) أي إلى
منزلك.
(يخفضهم)
أي يسكنهم
ويسهل الأمر
بينهم.
(البحيرة)
بضم الباء، على
التصغير. قال
القاضي:
وروينا في غير
مسلم: البحيرة،
مكبرة.
وكلاهما
بمعنى. وأصلها
القرية.
والمراد بها،
هنا، مدينة
النبي صلى
الله عليه
وسلم.
(فيعصبوه
بالعصابة)
معناه اتفقوا
على أن يعينوه
ملكهم. وكان
من عادتهم،
إذا ملكوا
إنسانا، أن
يتوجوه
ويعصبوه.
(شرق
بذلك) أي غص.
ومعناه حسد
النبي صلى
الله عليه
وسلم].
{116}
Bize ishâk b. ibrahim
El-Hanzalî ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfız ibni
Râfı'indir. (ibni Râfi'; haddesenâ ta'birini kullandı. Ötekiler: Bize
Abdürrazzâk haber verdi dediler.) (Abdürrezzâk demiş ki:) Bize Ma'mer,
Zühri'den, o da Urve'den naklen haber verdi. Ona da Usâme b. Zeyd haber vermiş
ki,
Nebi (SallalIahu Aleyhi
ve Sellem) üzerinde semer bulunan bir eşeğe binmiş. Altında bir Fedek kadifesi
varmış. Arkasına da Usâme'yi bindirmiş. Kendisi Haris b. Hazrec oğullarındaki
Sa'd b. Ubâde'yi dolaşmağa gidiyormuş. Bu iş Bedir vak'asından önce olmuş.
Nihayet müslümanlarla putperest müşriklerden ve içlerinde Abdullah b. Ubeyy de
olduğu halde yahudîlerden müteşekkil karma bir toplantının yanına uğramış.
Toplantıda Abdullah b. Revâha da varmış. Hayvanın kaldırdığı toz duman meclisi
kaplayınca Abdullah b. Ubeyy elbisesi ile burnunu kapamış; sonra: Üzerimize
tozatmayın! demiş. Müteakiben Nebi (SallalIahu Aleyhi ve Sellem) onlara selâm
vermiş. Sonra durarak inmiş; ve kendilerini Allah'a (îmâna) da'vet etmiş;
onlara Kur'ân okumuş. Bunun üzerine Abdullah b. Ubeyy:
— Be adam! Bundan daha güzel bir şey yok!..
Eğer söylediklerin hak ise bizi toplantılarımızda rahatsız etme de evine dön!..
Artık bizden sana kim giderse ona anlat! demiş. Abdullah b. Revâha da:
— Sen bize toplantılarımızda gel!.. Zira biz
bunu istiyoruz! mukabelesinde bulunmuş. Derken müslümanlarla müşrikler ve
yahudiler birbirlerine söğmüşler. Hattâ birbirlerinin üzerine atlamayı
gönüllerinden geçirmişler. Nebi (SallalIahu Aleyhi ve Sellem) ise onları
yatıştırmağa çalışıyormuş. Sonra hayvanına binerek Sa'd b. Ubâde'nin yanına
girmiş ve şunları söylemiş:
«Ey Sa'd! Ebû Hubab'ın
{yâni Abdullah b. Ubeyy'in) ne söylediğini işitmedin mi? Şöyle... şöyle dedi.»
Sa'd:
— Onu affet yâ Resûlâllah, bağışla! Vallahi
Allah sana verdiğini vermiştir. Gerçekten bu yerin ahâlisi ona tâç giydirmeye,
sarık sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah, sana verdiği hak ile bunu reddedince
bu onun boğazına durdu. işte ona gördüğün şeyi yaptıran budur! demiş. Bunun
üzerine Nebi (SallalIahu Aleyhi ve Sellem) onu affetmiş.
(1798) - حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا حجين
(يعني ابن المثنى).
حدثنا ليث عن
عقيل، عن ابن
شهاب، في هذا
الإسناد،
بمثله. وزاد:
وذلك قبل أن
يسلم عبدالله.
[ش
(وذلك قبل أن
يسلم) معناه
قبل أن يظهر
الإسلام. وإلا
فقد كان كافرا
منافقا ظاهر
النفاق].
{…}
Bana Muhammed b. Râfi'
rivayet etti. (Dediki): Bize Huceyn (yâni ibni'l-Müsennâ) rivayet etti.
(Dediki): Bize Leys, Ukayl'den, o da ibni Şihâb'dan bu isnâdda bu hadîsin
mislini rivayet etti. Şunu da ziyâde eyledi:
«Bu mesele Abdullah
müslüman olmazdan önce idi.»
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Edeb», «Tefsîr», «isti'zân», «Cihâd» ve «libâs»'da kimi kısaca, kimi tam
olarak tahrîc etmiş; Nesâi dahi «Tıbb» bahsinde rivayet etmiştir.
Fedek: Medîne'ye iki
veya üç konak mesafede meşhur bir yerdir.
Buhayra : Bahîra'nın
ismi tasgiridir. Burada her iki şeklinden murâd şehir yâni Nebi (SallalIahu
Aleyhi ve Sellem)'in yaşadığı Medîne-i Münevvere'dir.
Tâç giydirmekten
maksat; Kıral yapmaktır. Araplar birini kıral i'lân edecekleri vakit ona tâç
giydirirler; başına. kırallara mahsus bir sarık sararlardı.
Ebû Hûbâb: Abdullah b.
Ubeyy'in künyesidir. Künye ekseriyetle ikram bildiren bir lâkab ise de bazan
burada olduğu gibi Şöhret ve saire için de kullanılır. Anlaşılıyor ki Abdullah
b. Ubeyy tam kıral i'lân edileceği sırada Nebi (SallalIahu Aleyhi ve Sellem)
zuhur ederek Hak dîni ve Kur'ân'ı getirmiş; bu onun kırallığma mâni' olmuştur.
«Bu onun boğazına
durdu.» cümlesinin mânâsı: Buna çok üzüldü ve kıskandı demektir. Abdullah b.
Ubeyy münafık, (yâni dışı müslüman içi kâfir) bir adamdır. Gerçi bu hadîsin
sonunda: «Bu mesele Abdullah müslüman olmazdan önce idi.» deniliyorsa da bundan
maksat hakîkaten müslüman olduğunu değil, müslüman görünmeye başladığını
anlatmaktır. Yoksa kendisi açık açık münafık idi. Münafıklığına sebep. Nebi
(SallalIahu Aleyhi ve Sellem)'i çekememesi olmuştur.